3 gün sonra yılın en önemli fuarı için Paris’e gideceğiz, bu akşam tüm koleksiyonu kargoya vermemiz gerekiyor. Ofiste, üretim bandında, numune odasında hummalı bir çalışma var. Herkes nefes almadan çalışıyor. Şu kargoyu akşam hayırlısı ile yollasak, azıcık rahatlayacağız. Daha yanımızda koca koca valizler içindeki götüreceğimiz koleksiyonları hazırlamaya başlayamadık bile! Tabii tüm bu koşuşturma içinde telefonuma bakmak aklıma bile gelmedi. Öğlene doğru yerime döndüğümde stajyerimiz, Zehra Hanım ablanız aradı, çok acilmiş, telefon bekliyor dedi. Allah allah, Canan beni hayatta masamdaki telefondan aramaz. Hemen cep telefonuma baktım, 20 cevapsız! Kesin biri öldü! Hemen WhatsApp mesajlarına bakıyorum. Güzel haber, ölen kimse yok! Kötü haber, zabıta gelmiş, bizim apartmanı mühürlüyormuş. Bize de eşyalarımızı almak için 1 saat mühlet vermişler. Pardon da tapulu malımızdan zabıta bizi nasıl kovabilir ki? Zaten ben mesajı gördüğümde 1 saat çoktan dolmuştu. Ayrıca Yenibosna’dan Şaşkınbakkal’a uçarak bile gitsem 1 saatten fazla sürebilir. Allahım kriz! Hemen olayı anlamak için ablamı arıyorum ve konuyu hemen anlıyorum. Yine hayatımın gülsem mi ağlasam mı anlarından birine hoş geldiniz.

Azıcık filmi geriye saralım. 1995 yılı Şubat ayı, üniversite sınavına hazırlanırken, o sonu gelmeyen testlerden birini daha çözmüş ve bir mutfak molası vermeye karar vermiştim. Son derece salaş bir şekilde odamdan çıkıp mutfağa geçerken salonda yabancı bir adamın elleri kollarıyla hararetli bir şekilde annemle babama bir şeyler anlattığını gördüm. Tabii hemen kafamı salona uzattım. Bu adam da kim? Babam aynı zamanda hastası olan Hasan Bey’in müteahhit olduğunu, bizim binayı yenilemek istediğini ve projeyi anlatmak için bu akşam bize geldiğini kısaca anlattı. Tam o sırada yan komşularımız da kapıda belirdiler. Son yıllarda apartmandaki yaşlılar, gelin damat olarak geldikleri bu binadaki asansörsüzlükten pek bir yakınır olmuşlardı. Yaşı nispeten genç olan daire sakinleri de bu soruna çözüm arıyorlardı. Ancak konu binayı yenilemeye ne ara gelmişti acaba? 

Daha o büyük 99 depremi olmamıştı, deprem bizim için büyüklerimizin yaşadığı sonu kötü biten masallar gibiydi. İçeride Hasan Bey anlatıyor da anlatıyor. Mutfakta kuru pastaları löp löp mideye indirirken bu bina yenilenirse bizim kaçıncı katta olmamız gerektiğini düşünüyorum. Odamın sağ tarafındaki kocaman camdan ıhlamur ağacına, sağ taraftaki kocaman camdan ceviz ağacına bakıyordum. Benim çalışma masam ıhlamur ağacı tarafında. Ders çalışırken kafamı kaldırıp ona bakınca nedense pek sevinirdim. Ihlamur çayını bu yüzden mi severim, yoksa ıhlamur çayını sevdiğimden bu ağacı mı seviyorum bilemiyorum. Bir anda o ağaçlara, bu manzaraya veda etmek istemediğimi anladım. İçim acıdı. Neden asansörü yurt dışında olduğu gibi dışarıya, çelik konstrüksiyonla yapmıyorlardı? Hem çok daha ekonomik ve hızlı bir çözüm olurdu. Bir anda içimdeki şaman, büyücü artık ne dersiniz açığa çıktı. Gizli gizli antreye gittim ve Hasan Bey’in ayakkabısının içine, bir daha bu binaya gelmesin niyetiyle bir pinçik tuz döktüm. Hadi şimdi binayı yenile de göreyim. 

Hasan Bey gerçekten de bir daha gelmedi gelmesine ama 99 depremi sonrası kentsel dönüşüm yasası çıktı ve bizim binaya giren çıkan yandaş müteahhit sayısında büyük bir artış oldu. Şaşkınbakkal’ın göbeğindeki apartmanımız özellikle Laz müteahhitlerin iştahını kabartıyordu. Her gün başka bir müteahhit başka bir daireye rüşvet verip apartman toplantısında onları desteklemesi için ikna ediyordu. Son toplantıda sanırım 8 müteahhit yarışıyordu. Bazı apartman sakinleri binayı terk etti, o müteahhitler gelip o dairenin çerçevelerini söktüler. Güzelim Umut Apartmanı dişlerini kaybetmiş ama hala güzelliğini koruyan yaşlı bir hanımefendi gibi bize yuva olmaya devam ediyordu. İşte her şey sıcak bir Eylül gününde başladı. Ablam telefonda çabuk gelmemi, pasaportumu onun aldığını ancak eşya alacak vakit kalmadığını söyledi. Hemen müdürümün odasına gittim ve acil eve gitmem gerektiğini, evden atıldığımızı ve eşyalarımı almazsam Paris Fuarı’na gelemeyeceğimi hızlıca anlatmaya çalıştım. Pek bir şey anlamadı tabii ama geri dönünce anlatacağımı söyledim. 

Yenibosna’dan Şaşkınbakkal’a en hızlı deniz otobüsü ile gelebileceğimi hesapladım. Can hıraş 1,5 saat sonra evdeydim. 25 yıldır oturduğumuz yuvamızdan zabıtaları eşliğinde yaka paça atılıyorduk. Bir de TV kameralarını çağırmışlar. Hoop polis de geldi, kare tamamlandı. Bu arada benim aklım fuarda, hızlıca neye ihtiyacım olacağını düşünüp alacaklarımı son sürat alıp evden çıkıyorum. Bu kargaşa arasında herkes birinci katta oturan Aylin’i sakinleştirmeye çalışıyordu. Aylin daha 5 gün önce anne olmuş. Oğlu Hakan için günlerce uğraşıp çok şık bir bebek odası yapmıştı ancak şimdi Hakan kucağında, telefonda iş seyahatinde olan kocası, şaşkın şaşkın zabıtalardan biraz daha vakit istiyordu. Zabıta nuh diyor, peygamber demiyor. Binamız depreme dayanıklı değilmiş, Allah korusun bir deprem olursa altında kalırmışız. Belediye bunun vebalini taşıyamazmış. O  yüzden hemen mühürlenmesi gerekirmiş. O zaman bize kalacak bir yer de gösterin, gidelim. Sokakta yatınca daha mı güvende olacağız sevgili zabıtalar? Konu tabii zerre kadar bizim güvenliğimiz değil. Gelin anlatayım. 

Bu kentsel dönüşüm yasası sonrası bizim ‘Umutsuz Umut Apartmanı’na talip olan müteahhitlerden biri de dönemin belediye başkanlarından birinin kardeşiydi. Dava üstüne dava, rapor üstüne rapor … Bina sağlam ve her davayı biz, hiç kimseden rüşvet almayan ekip kazanıyoruz. Tüm müteahhitlerin tek derdi var, bir an önce evi yıkıp yeni binada biz bina sakinlerine minicik evler verip, kendilerine en üst 2 katta yapacakları büyük daireleri yüksek meblağa satıp daha da zengin olmak. Aslında apartman sakinleri bu müteahhitlerden kurtulamayacaklarını çoktan anladılar, ivedilikle birisiyle uzlaşmak istiyorlar ama hangisiyle? Hepsi mini mini mafyacıklar, herkesin nüfuslu bir dayısı mı olur kardeşim! Bu arkadaşımız abi torpili ile, belediyenin gücünü kullanıp bizi bezdirmek için apartmanı mühürletiyor, elektriğini de bir güzel kesiyor. O gece şaşkın şaşkın Muazzez Hala’nın evine gittik. Gidecek yeri olmayanlar da eş dost tanıdıkların evlerine sığındılar. Tüm bunları şaşkınlıkla karşılayan Şaşkınbakkal’daki umutsuz Umut Apartmanı sakinleri başka bir olayla daha şok oldular. Hepimizi gizli bir numaradan arayan, adının Ali olduğunu söyleyen ve son derece nazikçe konuşan bir beyfendi, eğer apartmanda oturmakta ısrar edersek, Allah muhafaza tinerci çocukların binayı yakabileceğini anlatıp bizi koruyor ayağına tehdit ediyordu. Bu böyle olmaz dedik ve apartmanın cengaver kadınları soluğu karakolda aldık. Heyecanlı heyecanlı ihbarda bulunacağımızı, tehdit edildiğimizi söyledik. Komiser karşısında evden atıldıklarını anlatan bu 4 Kadıköylü kadına baktı ve iç geçirdi. Haklıydık ancak polisin yapabileceği bir şey yoktu. Polis, olay olduktan sonra devreye girebilirmiş. Eğer çok korkuyorsak özel güvenlik tutabilirmişiz. Al sana bir şok daha! Memur Bey, tehdit ediliyoruz, bir şeyler yapın edin diye yalvardık ama nafile! Buradan da bir şey çıkmayacağını anlayıp bozuk morallerle o gece kalacağımız yerlere dağıldık.

Tehditler bizi yıldırmadı, Umut Apartmanı’ndan mührünü kaldırttık, elektrikler geri geldi ama o günden sonra bir daha kimse Umut Apartmanı’nda huzurlu yaşayamadı. İlk önce ben, bana gelen bir iş teklifle ani bir kararla İtalya’ya taşındım. Sonra tadı tuzu kalmayan apartmandan herkes teker teker taşındı. Güzelim Umut Apartmanı bu olaydan sonra yaklaşık 4 sene daha harabe olarak kaldı. 50 yıllık komşular, ciğeri beş para etmez adamlar için kanlı bıçaklı kavgalara tutuştular. Çok kalpler kırıldı, sonunda ne mi oldu? Bu müteahhitlerden hiç biri o evi yenileyemedi. Kaderin bir cilvesi, seneler önce ayakkabısına tuz döktüğüm müteahhit Hasan Bey’in oğlu yüksek inşaat mühendisi, babası gibi beyfendi olan Kenan Bey Umut Apartmanını yeniden yaptı. Ailem son derece modern yapılmış bu yeni evde oturmak istemedi, emekli bir öğretmen kiracımız var. Ne zaman o sokaktan geçsem içim burkulur. Bana yıllarca arkadaşlık eden ıhlamur ve ceviz ağacına veda edemediğim için vicdan azabı duyarım. Bu yüzden nerede bir ıhlamur ağacı, nerede bir ceviz ağacı görsem hemen sarılıp Umut Apartmanı’nda geçen güzel günlerimi anarım.

Zehra Bural – 03.02.2023 – Şaşkınbakkal İstanbul 

(Bu hikaye biraz gerçek, biraz kurgu olarak, Şaşkınbakkal’daki Kazım Özalp Sokak no 7’deki eski Umut Apartmanı’nın anısına yazılmıştır)

Şaşkınbakkal Kazım Özalp Sok no 7 Eski Umut Apt yıkılırken …